Günümüzde Güç ve Güçlü tanımı batıdan doğuya doğru kaymaktadır. Bu durumu kabul edelim ya da etmeyelim. Ama gerçek istatistikler bunu göstermektedir.
Bir güce sahip olmak için tekil ve özel bir ‘’şey’’e sahip olmanız gerekir. Politikacıysanız hükümetin gücü elinizdedir. Orduysanız silahlarınız ve askerleriniz vardır. Bir şirketseniz benzersiz bir teknoloji, nakit ve marka gücünüz olabilir. Sonuçta başkalarına ne yapması gerektiğini söylemeniz için benzersiz birşeye sahip olmanız gerekir. Tüm bunlar ise sizi güç sahibi yapar. Sonuçta gücün önünde olan kalkan eskisine göre zayıfladı. Dünya’da Güç bozulmaya başladı. Daha açık olmak gerekirse gücün satın alabildikleri eskisi kadar fazla değil.21’inci yüzyılda güç kazanması kolay, kullanması zor ve kaybetmesi de kolay bir şey haline geldi. Eskiden iş dünyasında büyüklük çok önemliydi. Bugünün iş dünyasında ise çeviklik, hız gibi konular büyüklüğün yerini alıyor. Bu konuda size iki örnek verebilirim. Bildiğiniz gibi dünya, petrol fiyatlarının düşüşüyle birlikte değişmeye başladı. Bunun en önemli nedeni Amerika’da petrol ve gaz üretiminin büyüklüğü… Dünya’nın en büyükleri olan Shell, Exon Mobil, Chevron, BP gibi şirketler bu değişimlerden artık anında etkileniyorlar.
Ben bu nedenle küçük oyuncuların daha fazla güç kazanmaya başladıklarını düşünüyorum. Mikro güçleri yeni giriş yapanlar, yeni şirketler olarak özetlemek mümkün. Bu şirketler, büyük oyunculara karşı rekabette oldukça başarılı olabiliyor. Kodak örneğini düşünün. Kodak, fotoğrafçılık dünyasının uzun yıllar dominant oyuncusuydu. Daha sonra battı ve artık ortada yok. Ancak yeni bir şirket ortaya çıktı. Geçtiğimiz aylarda 1 milyar dolarlık bir satın almaya imza attı. Bu şirket,5 yaşında ve adı da Instagram. Temel olarak o da fotoğrafla ilgili bir iş yapıyor. Bu tür gelişmeler, büyük ölçekli uluslararası şirketlerin, yeni gelenler tarafından nasıl meydan okumaya maruz kaldıklarını net şekilde gösteriyor. Bu yeni gelenlerin farklı ve çok da uyumlu iş modelleri var.
Peki, Sonuç olarak geleneksel şirketlerden yeni nesil şirketlere güçte bir kayma mı söz konusu? Aslında bu sorunun yanıtı sektöre göre değişiyor. Örneğin bankacılıkta böyle bir durum söz konusu… Hedge fonları ve özel girişim sermaye şirketleri büyük bankalarla iyi şekilde rekabet ediyor. Kısacası küçük oyuncular finansta büyük oyuncularla kıyasıya bir rekabet halinde. Sonuçta Bilişim Teknolojileri sektörünün dinamikleriyle gayrimenkul sektörü arasında fark var.
Gücün tamamen yok olduğunu söylemek zaten mümkün değil. Sonuçta ABD ya da Çin’in başkanı, J.P Morgan ya da Shell’in CEO’su, New York Times’ın yayın yönetmeni ya da IMF Başkanı’nın hala gücü var. Ancak kendilerinden önceki kişilere göre bu gücü koruma kapasiteleri azalmış durumda. En önemlisi bu güç diğerlerine göre daha sınırlı. Bunun bir sonucu olarak bugünün güçlü oyuncuları yaptıkları hatanın bedelini çok daha çabuk ve ağır ödemek zorunda kalıyor. Benim az önce size verdiğim şirket örneklerine bir bakın. Göreceksiniz ki rekabet artık geleneksel kanallardan değil ve baktığınız yerden gelmiyor. Gelenekselin dışında kalan hız ve esnek oyuncular büyük oyuncuları tehdit ediyor. Bunu büyük oyuncular görmezse de tehlike çanları çalmaya başlar. Bunun için şirketler benim ‘’çevresel görüş’’ olarak adlandırdığım reflekslerini geliştirmeye çalışmalı. Sonuçta insanlar gibi şirketlerinde bir merkezi görüşü vardır. Baktığınız şey merkezdir. Ancak gözleriniz etrafınıza bakmanıza da izin veriyor. Etrafınıza odaklanmamış olmanıza rağmen buralara da bakabilirsiniz. İşte şirketlerin çevrelerinde olan biteni kaçırmaması için bu vizyonu ve görüşü geliştirmeleri şart. Sonuçta kendi geleneksel iş çevrelerinin dışında neler olduğuna bakmaları gerekiyor.
Sonuç olarak, Finansal krizlerde pek çok şirket gücü yanlış kullandığı için battı. AIG, Lehman Brothers gibi şirketler bunlara örnek. Bu şirketler alanlarında dünyanın en büyükleriydi. İnsanlar da bu şirketlerin çok güçlü olduğunu düşünüyordu. Tabi batmalarının temel sebebi kullanılamayan gücün yanında, çevresel görüşlerini kaybetmeleri, inovasyon yapmamaları ve iş modellerinin nereye varacağını anlamamalarıdır.
Saygılarımla,
Mustafa BAŞAR
